Açıklama
Türkiye’nin en başarılı çağdaş yazarlarından biri olan Ahmet Ümit’in bugüne kadar 20’den fazla romanı yayımlandı. Bunlar genel olarak polisiye kurgu edebi türüyle ilişkilendirilse de eserlerinde psikolojik, sosyal ve felsefi yönler de önemli unsurlardır. Hızla ilerleyen Pera Ağaçları Fısıldadığında romanında Gezi Parkı Direnişi hikayede önemli bir rol oynuyor ve okuyucuyu Türkiye’nin yakın tarihindeki bu büyük ayaklanmada dramatik rol oynayan İstanbul’un efsanevi mekanlarına götürüyor.
Karanlık…
Karanlık, soğuktan dolayı daha da ağırlaşmıştı. Uzaktan şarkılar, kadınların neşeli çığlıkları, sarhoşların abartılı feryatları kulağına ulaşıyor. Birisi lanet ediyor, belki de göklere. Belki birileri ağlıyor ve belki birileri bu kakofoninin, bu kargaşanın ortasında ölüyor. Hiç umrunda değil. Her şeyden vazgeçti; sadece öfke var… Nereye gittiğini bilmeden, nefrete kapılmış halde yürüyor. O yeşil gözlü canavar, kıskançlık, kalbini çelik pençesiyle kavramış ve sıkıyor.
Kadınlar, diyor bilincinin derinliklerinden bir ses…
Kadınlar. Onlarla oynayamazsınız. Onlarla oynadığınızı sanıyorsunuz ama sonra bir bakıyorsunuz ki oyuncağa dönüştünüz. Sokakta hayatında sahip olduğu kadınların yüzleri beliriyor. Görüntüleri birer birer ayaklarının dibine düşüyor. Hepsinin başı öne eğik, gözleri keder dolu… Hepsinin kalbi kırık. Üstünden geçip gidiyor, su birikintisi gibi üzerlerine basıyor ama görüntüler yeniden yere düşüyor. Ses yine kadınlar diyor. Onlardan asla kaçamazsınız; onların ruhları hayatınızın geri kalanında sizi rahatsız edecek…
Karanlık…
Soğuk havayla iyice ağırlaşan bir karanlık. Uzaklardan şarkılar geliyor kulağına, neşeli kadın çığlıkları, ayarını yitirmiş sarhoş naraları. biri küfrediyor belki ana avrat, belki ağlıyor biri hıçkıra hıçkıra, belki biri sona eriyor bu gürültünün, bu hengâmenin ortasında. Umurunda değil. Hepsinden ayrılmış, sadece öfkeli… Nereye giderken bilmeden yürürken, nefret tarafından kuşatılmış olarak. Kıskançlık denen o canavar, çelikten parçasına sahip olduğu yüreğini, habire sıkıyor.
“Kadınlar” diyor bir ses zihninin derinliklerinden…
“Kadınlar, doğru oynayamazsın… Oynadığını zannedersin ama bir de bakmışsın, asıl oyuncak sen olmuşsun.” Hayatına giren kadınların yüzleri beliriyor sokağın zemininde. Birer birer düşme parçacıkları ayaklarının dibinde. Hepsinin boynu bükük, performansı gözlerinde keder. Hepsi çoğalıyor… Aldırmıyor, bir su birikintisiymiş gibi basıp geçiyor üzerlerinden ama yeniden düşen görüntüler zemine. “Kadınlar” diyor o ses yine, “Kadınlardan asla kurtulamazsın, hayaletleri hayat boyunca seni takip eder.”